5 Kasım 2012 Pazartesi

Black Diamond Mesa 2 - 3 Mevsim Çadır


Yaklaşık 3 yıldır Marmot'un Aura model çadırını kullanıyordum. 2.2 kiloluk ağırlığı, iç tentesinin tamamen file olması olumlu yanları ile çok kullanışlı bir çadırdı. Ancak anlamadığım bir sebepten dolayı dış tentesindeki silikonlarda bozulma oldu ve resmen yapış yapış bir hal aldı. Sanırım hatalı üretim bir çadıra denk gelmiştim.

Distribütörü ile yaptığım görüşme neticesinde ürünün arızalı olduğuna karar verildi ve çadırı iade ettim. Tabi bu yeni bir sorun çıkardı ortaya; artık yazlık/baharlık kullanabileceğim bir çadırım yoktu. Hemen araştırmaya giriştim. Önümde bir kaç seçenek vardı; The North Face Meso 2, MSR Nook 2 ve Black Diamond Mesa.

MSR Nook 2 1590 gr'lık ağırlığına karşılık 890 tl'lik fiyatı ve koyu rengi ile elenmekten kurtulamadı. Geriye TNF Meso 2 ve BD Mesa kalmıştı.

TNF Meso 2'yi tamamen renginden dolayı eledim. Açıkcası TNF kalitesinden hiç bir zaman şüphe duymam ama dağa/doğaya gittiğim zaman da koyu renk bir çadırda kalmayı da tercih etmem. Bunun iki sebebi var; bir tanesi çadırın içindeyken eğer hava kapalıysa çadırın iç kasvetli bir hal alır bu da motivasyonu düşürür. İkincisi ise olası tehlike durumunda görünürlük yüksek olmalıdır.

Sonuç olarak elimde bir tek Black Diamond Mesa çadır kalmıştı. BD daha önce hiç kullanmadığım bir marka olduğu için ilk başta biraz tereddüt ettim. Ama ilk olarak eve gelip çadırı kurduğumda diğer iyi markalardan hiç bir farkı olmadığını (belki biraz olabilir :) ) kendi gözlerimle gördüm. Üstelik parlak turuncu rengi beni cezbetmek için başlı başına yeterliydi bile :)

Önce teknik özelliklerinden başlayayım;

BD Mesa 2 kişilik, çift tenteli ve iç tente'de 360 derece açıya sahip 3 mevsim bir çadır. Yeni nesil klips teknolojisi ve DAC Featherlite® polleri gerçekten etkin bir kullanım alanı sunuyor kullanıcısına. Çadırın çift girişi var bu da bir tarafta yemek yaparken diğer tarafta fazla eşyalarınız saklamaya olanak sağlıyor. Dış tente kumaşı 1500mm polyester ve tabanı da 2000mm naylon. Ayrıca kullanılan klips teknolojisi ile iç tenteyi kurmadan -opsiyonel olarak satılan- çadır alt örtüsü ile sadece dış tenteyi de kurabiliyorsunuz.

Meso 2 (1,96 kg) ve Nook 2 (1,59 kg) ile kıyaslandığında 2,32 kg'lik ağırlığı biraz fazla gibi gelse de sunduğu daha geniş (3 ) kullanım alanı tercih edilmesini sağlıyor. Burada tabii ki kişisel görüşüm ön planda. Ben benimle birlikte bir kişinin daha geleceğini varsayarak bu seçimi yaptım. 
Parlak turuncu renk doğa'da
görünürlüğü arttırıyor.

Gelelim kullanıma. Çadırı ilk defa geçtiğimiz hafta sonu Gezenbilir Ercova Kampı'nda kullandım. Çadır'da tek başıma kaldığım için bana fazlasıyla yetti. Çift girişi ve buna bağlı olarak çift bagajı var. İki bagajda aynı büyüklükte. Ben tek başıma olduğum için bagajı kullanmaya gerek duymadım zira bütün eşyalarım çadırın içine rahatlıkla sığdı. Ayrıca yeni nesil pol tasarımı ile çadırın için oldukça geniş bir hal almış üstelik tek bir halka etrafında toplanmış poller kurulumu çok kolaylaştırıyor.

Çadırın iç tentesinde yağışsız havalarda dış tenteyi kurmadan yıldızları seyredebilmeye imkan sağlayan file yapısı var. Bu file yapı aynı zamanda havalandırma içinde yardımcı oluyor. Ancak havalandırmayı iyi yapmazsanız sabah kalktığınızda üzerinize yağmur yağması işten bile değil :)

Dış tente kapıları üzerinde bulunan havalandırma yerleri maalesef yeterli havalandırma sağlamıyor. Ben tek başıma kalmama rağmen sabah uyandığımda dış tentenin iç kısmı bayağı ıslanmıştı ve nitekim dokunduğumda ufak ufak damlalar düşmeye başladı. Bu da havalandırmanın çok iyi yapılması gerektiği anlamına geliyor.

İç tentedeki file yapı 360 derecelik görüş açısı sağlıyor.
Çadırın içinden çıkan gerdirme ipi tek parça ve sizin kesip ayarlamanız gerekiyor. Ama ayar tokalarından çıkmadığı için sabit olarak bağlamanız gerekiyor ki bu da çok tercih edilen bir şey değil zira her zaman gerginliğe uygun zemin bulunamıyor. Ben de çözümü daha önce kullandığım bir çadırın gerdirme ip ve tokalarını kullanmakta buldum. Hem de siyah yerine fosforlu gerdirme iplerim oldu. Malum gece dışarı çıkıldığında iplere takılıp kafayı gözü yarma riski var :)


Sonuç olarak başarılı ve işe yarar bir üç mevsim çadır. Daha fazlasını beklemek anlamsız olur. Görevini fazlasıyla yerine getiriyor. Zaten istenen de bu değil mi? :)

Ha bu arada bu çadır 2011 yılında super topo sitesi tarafından en iyi 3 mevsim kamp çadırı seçilmiş.
SuperTopo.com 2011 Editors' Choice

SuperTopo.com 2011 Editors' Choice




22 Ağustos 2012 Çarşamba

Çanakkale Kabatepe Orman Kampı


Bayram tatilini geçirmek üzere planlar yaparken bir sürü seçeneğin içinden Çanakkale - Kabatepe orman kampına gitmeye karar verdik. Toplamda 4 kişiydik ve sadece benim kamp tecrübem vardı. Bilgilerim ve tecrübelerim doğrultusunda listemizi ve alınacakları netleştirdikten sonra heyecan içinde yola çıkacağımız günü beklemeye başladık. Karar vermiştik; 18 Ağustos cumartesi sabahı saat 03.30'da yola çıkmak üzere sözleştik.

Sözleştiğimiz üzere, tam vaktinde, saat sabah 03.30 itibariyle İstanbul'dan yola çıktık. Amacımız yaklaşık 4- 4,5 saatlik bir yolculuk yapıp orman kampına varmaktı.

Orman Kampı girişi
Tam hesapladığımız gibi saat 9.30'da kampın girişine vardık. Kamp'ın girişi Kabatepe-Gökçeada feribotu iskelesinin giriş kapısının hemen 20 m gerisinde olduğu için ciddi anlamda bir feribot kuyruğu vardı. Kah karşı şeritten kah izin isteyerek aralardan geçip kapısına vardık. Girişte bizden önce gelen 4 arabayı bekledik çünkü içerideki elemanlar yerleştirme yapıyorlar ve yığılma olmaması için sizi kapıda bekletiyorlar. Bence güzel bir uygulama, böylelikle içeride yığılma ve curcuna olmuyor. Girişte parsel yerine para ödüyorsunuz. Bir parsele iki çadır kurulabiliyor. Parsel ücreti 30 tl, iki çadır gittiğinizde bu ücret yarıya düşüyor. Bu da çok ekonomik bir konaklama yapmanızı sağlıyor. Çadır yerinizi öğrendikten sonra -bence- yapmanız gereken ilk iş hemen bir piknik masası kapmak olmalı. Kalabalık bir ekipseniz yemekleri çok daha rahat yersiniz. nitekim biz de aynısını yaptık ve hemen bir piknik masası edindik. Çadır yerlerinde elektrik kutuları mevcut. İçlerinde 2 adet priz bulunuyor. Benim tavsiyem yanınızda en az 15 metrelik 2 tane uzatma kablosu bulunsun, elektrik kutuları uzakta kalırsa birbirine eklemek zorunda kalırsınız. Zaten girişte size ucunda sadece duy bulunan 10metrelik bir kablo veriyorlar (bunun için girişte 20 tl kapora alıp, çıkarken kaporanızı iade ediyorlar). Sizin yapmanız gereken sadece ampul almak.

Kamp yerimiz
Çadırları kurduktan sonra en yakın yer olan Eceabat'a alışverişe gitmeye yeltendik. Yeltendik diyorum çünkü kamptan çıkmamızla bütün trafiğin altını üstüne getirmiş kabatepe-gökçeada feribot kuyruğunu görmemiz bir oldu. İlk deneme başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bu arada kampın içinde ufak bir market var. Genel ihtiyaçlar (ekmek, su, kola vb.) buradan karşılanabilse de daha spesifik (mangal kömürü, ip vb) ihtiyaçlarınız için mutlaka Eceabat'a gitmeniz gerekiyor. Bunun üzerine biz de "madem trafik kötü o zaman biz de denize gidelim bari" dedik.



Ormanın içinden geniş bir kumsala çıkıyorsunuz. İner inmez sağınızda feribot iskelesini görebiliyorsunuz. İsterseniz havlunuzu kumların üzerine serebilirsiniz. Yok ben şezlong dışında başka bir yerde yatmam diyorsanız biraz ileride büfenin hemen önünde günlüğü 4tl'ye şezlong ve yine günlüğü 4 tl'ye şemsiye kiralayabilirsiniz. Ancak sayı az olduğu için kalabalık günlerde ya erken davranmanız lazım ya da başka yollar bulmanız gerekiyor.

Deniz gayet temiz ve az dalgalı. İlk girişte biraz soğuk olsa da sonra alışıyorsunuz. Girdiğinizde önce dizlerinize gelen su biraz ilerlediğinize  bileklerinize geliyor sonra da derinleşmeye başlıyor. Kiralama yaptığınız büfede pide, patates kızartması meşrubatlar, dondurma bulunuyor. İçeride alkol satışı yasak ama dışarıdan getirip içerseniz (tabii ki kimseyi rahatsız etmeden) kimse sorun çıkartmıyor. Kola 2 tl pideler 7 tl.

Kamp tamamen çam ağaçları ile kaplı olduğundan dolayı yerde ateş yakmak yasak (kumsalda serbest) ama mangal, kamp ocağı, tüp yakabiliyorsunuz. Tabii ki kontrollü olmak şartı ile.

Denizden döndükten sonra ikinci kez Eceabat'a gitmek üzere şansımız denemeye karar verdik. Feribot kuyruğu nispeten daha da azalmıştı. Tam "yaşasın rahat rahat gideceğiz derken" ikinci kez hayal kırıklığına uğruyoruz zira eceabat'tan çanakkale'ye geçmek isteyenlerin oluşturduğu kuyruk kabatepe sapağını bile geçmiş neredeyse 2,5 - 3 km'lik bir kuyruk oluşturmuştu. Bu sefer aralardan geçme ya da ters yöne girme şansımız bile yoktu. Tam çaresizce geri dönmeye karar vermişken birisi "arkadan bir yol var, kuyruğa takılmadan eceabat'a gidersiniz" dedi. tam yerini öğrendikten sonra geri döndük ve tam da adamın dediği yerden girdik. Bu yol toprak bir yol ve bir kısmı -maalesef- çöplüğün içinden geçiyor. Açıkcası tarihi yarımadanın içinde böyle bir görüntüye maruz kalmak beni inanılmaz rahatsız etti ve üzdü. Belki de o çöplerin altında hala orada savaşmış askerlerimizin ya da Anzak askerlerinin kemikleri var. Gerçekten kötüydü.

Çamların altında akşam yemeği
Arka yoldan Eceabat'a ulaştık. Gerçekten, söylendiği gibi, neredeyse tam da içine girdik. Hiç vakit kaybetmeden alışverişimizi yapıp kampa geri döndük. Gittiğimizde mini buzdolabımızda gelmişti, nevalemizi yerleştirip mangalı yakmaya başladık. Yemeğimizi yedikten sonra ortalığı toparladık ve fotoğraf makinelerimizi, kafa fenerlerimizi alıp sahile indik. Hava açık ve az rüzgarlı olduğu için yıldızlar çok netti hatta samanyolu  bile çok belirgin bir şekilde üzerimizden geçip gidiyordu. Etraf kalabalık olmadığı için kimseyi rahatsız etme kaygımız olmadan rahat rahat hareket edebildik. Bu arada fotoğraf çekenler için not; sahil yıldızları çekmek ve ışıkla boyama yapmak için ideal, fotoğraf makinanınızın kumandası mutlaka yanınızda olsun.

Günün yorgunluğu ile hepimizin erkenden uykusu geldi. Hafif bir rüzgar ve doğanın sesini dinleyerek uyumak üzere çadırlarımıza çekildik. Erken kalkmış olmak, yol ve denizin de etkisiyle hemen uykuya daldık.

Ertesi gün hepimiz erkenden uyandık. Ekibin bir kısmı yüzünü yıkamak üzere ortak tuvaletin yolunu tutarken diğer kısımda kahvaltı hazırlıklarına başladı. Bu arada ekibe katılmak üzere yolda olan 2 kişiyi daha beklemeye başladık. Onlar da geldiğinde artık ekip tamamlanmış kahvaltıya başlanmıştı. Enfes ezine peyniri, çanakkale domatesi ve kızarmış ekmek eşliğinde muhteşem bir kahvaltı yaptık. Hemen sofrayı topladık ve sahilin yolunu tuttuk.

Altan hamak keyfi yaparken :)
Sahil bir önceki güne nazaran daha kalabalıktı. Günübirlik gelenler önemli bir çoğunluğu oluşturuyordu. Ama rahatsız edici bir kalabalık yoktu. Plaj voleybolu, denizde voleybol ve yüzme derken güneş iyice tepemize çıktı. Sıcağın verdiği rahatsızlıkla çadırlarımıza gidip patates bira yemeye karar verdik. Önceden soğutmaya bıraktığımız biralarımız dolapta bizi bekliyordu. Patateslerimizi alıp hemen çadırlarımızın yanına gittik ve biralarımızı açıp sohbete başladık. Alkolün, yorgunluğun ve güneşin de etkisiyle hepimize bir uyku bastırdı. Herkes çadırına çekilirken ben hamağa geçtim. Hayatımda uyuduğum ender güzel uykulardan birini uyudum. İnanılmaz keyifliydi. Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim; kamp kalabalık olmasına rağmen rahatsız edici bir gürültü ya da uğultu yoktu. Belki de biz biraz daha kenarda olduğumuz için gürültü bize gelmedi, bilemiyorum.

Herkes uyandıktan sonra biraz kendi halimizde takıldık ve ufak ufak mangalı yakmaya karar verdik. Bu akşam ki planımız hazırlıklı bir şekilde içkilerimizi alıp sahile inmek, yıldızları seyrederken sohbet etmekti. Nitekim mangaldan sonra vakit kaybetmeden içkilerimizi alıp sahile indik. Fotoğraf, sohbet içki derken serin havanın etkisiyle hanımlar üşümeye başladı. Ertesi günün planını yaptık; Erkenden kalkıp feribotla Gökçeada'ya gidecektik. Bunun içinde vakit kaybetmeden yatıp dinlenmemiz gerekiyordu. Hemen toplandık ve çadırlarımıza çekildik.

360 derece kamp yerimiz :)

Ertesi sabah erkenden kalktık. Kahvaltılıklarımızı hazırladık ve feribota binmek üzere ormandan çıktık. Çıkar çıkmaz feribota bineriz diye düşünürken sırayı görmemiz kısa süreli bir şok ve hayal kırıklığı yaşamamıza sebep oldu. Neyse ki çabucak atlatıp sıranın sonuna geçtik. Biz sıradayken bir tane arabalı vapur doluyordu dolayısıyla sıra da yavaş ilerliyordu. Ama kısa bir süre sonra vapur doldu ve biz de beklemeye başladık. İkinci şoku burada yaşadık çünkü bir sonraki feribot saat 10'daydı. (en azından bize öyle söylenmişti) Saat daha 8 bile olmadan vapur kalkmıştı. Ne yapsak ne etsek derken bir baktık ki daha büyük bir feribot iskeleye yanaştı. Tamam dedik, buna bineriz. Sıra yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Artık iyice feribot'a yaklaşmıştık ki o da ne! bilet almamıştık. Neyseki Mert hemen koştu ve biletlerimizi aldı ve rahat bir şekilde feribota bindik. Kahvaltı etmediğimiz için hepimiz açtık. Hemen kendimizi uygun bir yer bulduk ve sabah aldığımız ekmeklerin arasına domates peynir koyup karnımızı doyurmaya başladık. Kahvaltı faslından sonra Altan ve ben fotoğraf makinalarımızı çıkarıp çekim yapmaya başladık. Böylece yaklaşık 1,5 saat süren yolculuk nasıl geçti anlamadık bile.
Kabatepe - Gökçeada Feribotu

İskeleye yanaşırken arabalara bindik, feribotun ön kapağı açıldı ve işte Gökçeada'dayız. :)

...

Akşam 20 feribotu ile dönmeye karar verdik. Biraz hayal kırıklığının yanında, Yakamoz restoran'da yediğimiz muhteşem yemekten sonra feribot'a binmek üzere yola çıktık. Bu sefer biletlerimizi önceden aldık ve beklemeye başladık. Sıra ilerliyor, feribot yavaş yavaş doluyordu. Bir anda sıra durdu. Önümüzde sadece 2 araba vardı ve eğer bu feribota binemezsek en az 2 saat kaybedecektik ki bu da yolculuk süresi ile birlikte nereden baksan 4 saat'i bulacaktı. Bulunduğumuz yerden feribotun içini görebiliyorduk ama ne kadar arabalık yer kaldığını kestiremiyorduk. Bir araba iki araba derken Mert ve Elif'in içinde bulunduğu arabayı aldılar ve zafer! işte biz de içerideydik. Bizden sonra iki araba daha binebildi ve sonra da zaten kapakları kapattılar. Feribot Kabatepe'ye doğru hareket etmeye başladı.

Kampa vardığımızda içkilerimizi açtık, masamıza kurulduk ve eğlenceli bir şekilde oyun oynayıp yatmaya gittik.

Artık tatilimizin sonuna gelmiştik. Sabah erkenden toplanıp önce Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezini gezdik sonra da İstanbula doğru yola çıktık.

Keyifli bir kamp olmuştu. Genel olarak kamp hakkındaki tek olumsuz düşüncem tuvaletlerin ve duşların pisliğiydi. Bir de üzerine su kesintisi gelince iyice keyif kaçıran bir hale dönüştü.

Ama bunu da çok fazla dert etmedik ve bir sonraki kamp faaliyetinde görüşmek üzere sözleştik. Herkes kamp olayından çok keyif almıştı. Sırada Bolu Aladağ Göleti var :)

22.08.2012


29 Mart 2012 Perşembe

Lowe Alpine Furnace Ceket




Dağda çok mu üşüyorsunuz?
Çadırda yeterince ısınamıyor musunuz?
Soğuk havalarda fazla giyinmeyi sevmiyor musunuz?

Buyrun o zaman size Lowe Alpine Furnace Ceket;







 
Polartec termal pro kumaştan üretilen bu ceket dışarıdan bakıldığında tam bir post görünümü veriyor. Görüntüsünün de hakkını sonuna kadar veriyor. Giydiğiniz andan itibaren sıcaklığını hissediyorsunuz. Hele bir de hareket etmeye başladığınızda ve içinizde uzun kollu bir içlik varsa bir kaç dakika içinde önünüzü açmaya başlıyorsunuz.İnanılmaz bir şekilde, ıslandığında çok hızlı kuruyor. Açıkcası bu da bana güven veriyor.


Eğer ter bezleriniz çok çalışıyorsa ve bunun sonucunda çok fazla terliyorsanız bu ceketi bir ara katman olarak tavsiye etmem. Zira özellikle dağ aktivitelerinde ciddi anlamda terleyip üşütebilirsiniz. Ama böyle bir sorununuz yoksa rahatlık alıp kullanabilirsiniz.

Yanlarda iki adet fermuarlı cebi var bu ceketin. Ceplerin içleri fileli olduğu için fazladan havalandırma olanağı da sağlıyor. Belin yan kısımlarına gelen ve bilek içlerinki kısımlar power stretch kumaştan üretilmiş. Yüksek yakası sayesinde boynunuzda vücudunuz gibi güzelce ısınıyor.

Görünüşüyle ters orantılı olarak çok hafif bir ceket.(450gr)

Şehir içinde giymek isterseniz yağışlı havalarda ince bir Gore-tex Paclite ile rahat bir şekilde kullanabilirsiniz.

Bu ceketi yaklaşık 3 senedir hem dağ faaliyetlerinde hem de şehirde yoğun bir şekilde kullanıyorum. Henüz herhangi bir sorun yaşamadım. Ama sanıyorum ki daha uzun süreli kullanımlarda bir miktar özelliğini kaybedecektir. Olsun kaybedene kadar kullanmaya devam :)

28 Mart 2012 Çarşamba

The North Face Apex Ice Fall Pantolon

İşte mükemmel bir TNF ürünü daha. “Apex Ice Fall” pantolon. Önce teknik özelliklerinden bahsetmek istiyorum;

  • Hava geçirgenliği 10 cfm
  • Ekstra ısı sağlayan iç yapı
  • Elastik bel
  • Destek panelleri
  • 1 adet arka cep
  • 2 adet fermuarlı yan cep
  • Vücuda oturan bir yapı
  • TNF Apex Universal soft-shell kumaş
  • Bel sıkıştırma ipi

   
Adından da anlaşılacağı gibi bu pantolonun asıl üretim amacı buz/miks tırmanışlarda hareket serbestliği sağlamak. Bu yüzden de esnek bir kumaş yapısı var.
Apex Icefall Pant soft shell tabir ettiğimiz bir kumaş cinsi. Gore-tex gibi su geçirmezliği yüksek değil ama belli bir oranda suyu kaydırma özelliğine sahip. Düşük hava geçirgenliği ve extra ısı sağlayan iç yapısı ile bir çok yerde teknik pantolonların yerlerini almaya müsait bir pantolon. Bilek içlerindeki ve dizlerdeki kevlar kumaş desteği sayesinde krampon, buz, kaya vb. dış etkenlerden korunması sağlanmış. Hareketlerinizi kısıtlamayan esnek bir kumaş yapısı var.

Paçalarda bulunan fermuarlar sayesinde paçanın dar ya da geniş olması tamamen sizin seçiminize bırakılmış. Örneğin kayak yaparken bunları açıyorsunuz ve kayak botunun üzerine rahatlıkla geçiriyorsunuz, dağda ya da buz tırmanışı yapacağınız zaman kapatıyorsunuz ve paçaların takılmasını önlemiş oluyorsunuz.
Gelelim kendi deneyimlerime. Bu pantolonu aldım alalı gore-tex teknik pantolon giymez oldum faaliyetlerde. Özellikle ince bir içlikle mükemmel bir performans sergiledi her seferinde. Hareketin fazla olmasından ve dolayısıyla vücut ısısının artmasından dolayı oluşan buharı çok hızlı bir şekilde dışarı atabildi. Kimi yerde belime kadar girdiğim ve bazı yerlerde dizlerimin üzerinde gitmem gereken karlı yerlerde en ufak bir ıslaklık hissi duymadım. Ekstra ısı veren iç yapısı ısının içeride kalmasını ve vücut ısınızın sabit kalmasını sağlıyor. Elastik bel yapısı sayesinde dar mekanlarda pantolonu giyip çıkarmak oldukça  kolay.




Daha önce de belirttiğim gibi dört mevsimlik bir pantolon olmasına rağmen yoğun yağmurun, aşırı ıslağın olduğu ortamlar için uygun değil. Onun için gore-tex pantolonları kullanmak çok daha uygundur.
Bu ürünün benim nazarımdaki tek eksisi sadece erkekler için üretilmiş olmasıdır. Bu yüzdendir ki adı Men’s Apex Ice Fall Pant olarak geçmektedir.

Son olarak söyleyebileceğim tek şey var bu pantolon için; MÜKEMMEL!

7 Mart 2012 Çarşamba

Millet Alpinist GTX Dağ Botu

en soğuk şartlarda yapılan zorlu teknik tırmanışlarda inanılmaz konfor ve güvenle tırmanabileceğiniz mükemmel bir dağ botu.

önce teknik özelliklerinden başlayayım sonra da kullanıcı yorumlarıma geçerim.

tam sert tabanı (4/4) her türlü teknik krampon kullanımına izin veriyor.
yüksek bilek kesimi bileği çok iyi bir şekilde sararak kar, kaya etaplarında büyük kolaylık sağlıyor.
üst kısımda 2,8 mm kalınlığında suya karşı dayanıklı özel derisi haricinde kevlar ve pu malzeme kullanılmış. bu da ayakkabının güçlü olmasını sağlıyor.
gore-tex duratherm malzeme özellikle çok soğuk şartlarda su geçirmezlik ve nefes alabilme özelliğinin devam etmesini sağlıyor ayrıca termal özelliği sayesinde ayağın sıcak kalmasına yardımcı olur.
kullanılan 4/4'lük vibram taban botun aşınma sürecini nispeten uzatıyor.
ayakkabının tamamını çevreleyen çarşak bandı deri ve kumaş aşınmalarına karşı iyi bir koruma sağlıyor.
otomatik kramponla kullanılabilecek bir ayakkabı.

gelelim kullanıcı yorumlarıma;

bu botu 25-26.02.2012 tarihinde yaptığımı Ilgaz küçük hacet (2548m) zirve faaliyetinde kullandım. her ne kadar birkaç kez ev ortamında giymiş ve ayağımı alıştırmış olsamda dağ ortamı farklıydı bu yüzen biraz temkinli biraz da endişeliydim zira topuğumu vurma ihtmali yüksekti bu da faaliyetin sonu demekti. neyse ki korktuğum gibi olmadı ve bot sanki benimle birlikte 4-5. faaliyetteymiş gibi beni rahat ettirdi. (+ puan)

kış sebebiyle zeminde yer yer 2.5 hatta 3 metreye kadar varan kalınlıkta kar vardı. bu da faaliyetin tamamının kar içinde olması ve kaçınılmaz son olarak bir süre sonra ayaklarınızın üşümesi demekti. ki bu tecrübeyi daha önce diğer botlarda yaşadığım için yanıma fazladan 2 çift çorap almıştım ki üşümeye başladığımda hemen kuru çorap ile değiştirebileyim. ama gerek kalmadı. çoraplar terden dolayı ıslandı (sırılsıklam değil ama nemli) ama ayağım faaliyet boyunca hiç üşümedi. (+ puan)

2050gr'lik (çifti) ağırlığına rağmen çok daha hafif hissettirdiler. ayağımda bir çift demir botla yürüyormuşum hissiyatı hiçbir zaman olmadı. (bu arada faaliyet toplamda 12 saate yakın sürdü, botlarsa ayağımda ilk gün 3 ikinci gün 12 saat kaldı) (+puan)

yüksek bilekli olması bileği çok güzel destekliyor. bir ara acaba bu botlarda kayak yapabilir miyim diye ciddi ciddi düşündüm. elimden geldiğince beni rahatsız etmeyecek şekilde bağları sıkı bağladım. hem topuklarım olması gerektiği gibi hareket etti, hem de ayağım botun içinde cenderdeymiş gibi sıkışıp kalmadı. yüksek bilekli olması alırken "acaba rahatsız eder mi?" düşüncesini aklıma getirsede gerek evde gerekse dağda giydiğimde bu düşüncenin gereksiz olduğunu bana bir kez daha kanıtladı. (+ puan)

dilin üst kısmında velcro bant var bu da dilin istemsiz bir şekilde kaymasını önlüyor. (+ puan)

deri haricinde kullanılan kevlar ve pu bota hem dayanıklılık hem de görsel anlamda bir şıklık katmış. (+ puan)

kullanılan gore-tex duratherm teknolojisi ile bot hem nefes alabiliyor hem de ayağınız sıcak kalıyor (+ puan)

2 kg'lik ağırlıkları eksi puan olabilir ama kesinlikle gözardı edilebilir.

mağaza fiyatı 1200 tl. bu da eksi puan gibi gözükse de böyle bir bot için kesinlikle verilmeye değer bir para.

sonuç olarak millet yine yapmış yapacağını ve mükemmel bir bot dizayn etmiş. kullanan kişiye inanılmaz bir güven veriyor bu da tırmanışı çok zevkli hale getiriyor. tam anlamıyla evladiyelik. uzun süre kullanıma izin verecektir.

bir kaç tane de kullanıcı yorumu;

the north face untitled review

millet still is the expert for high altitudes. this shoe has to make no compromises. i used it quite a lot in the mont blanc area and kept me dry and welfare at the same time. besides the sole was very compatable with almost all kinds of crampons i checked. really, this is a masterpiece because in other shoes like salomons i always got blisters and my feet went over to the land of nod after a few hours.

kaseri alpinist boot

what can i say about these boots...?
warm, comfortable, waterproof, did i say comfortable? by far the best alpine boot i have used.